Kar Çiçekleri Kimin? Sessiz Bir Kıştan Doğan Hikâye
Kış akşamlarının sükûnetini seviyorum; penceremin önünde buğulanan cam, çaydan yükselen ince buhar ve dışarıda usulca yağan kar… Tam böyle bir gecede, yıllardır içimde büyüyen bir hikâyeyi sizinle paylaşmak istedim. Adı, basit bir sorudan doğdu: “Kar çiçekleri kimin?” Cevabı, yalnızca botanik kitaplarında değil; kalbimizin en sessiz odalarında da saklı.
Yolun Başında: Deniz ve Zeynep
Deniz, plan yapmadan adım atamayanlardan. Haritalar, notlar, olasılık tabloları… Her şeyin bir stratejisi olmalı onun için. Zeynep ise başka bir dünyanın insanı: İnsanların gözlerine bakıp sözsüz duyguları okuyan, bir çocuğun düş kırıklığını avuçlarında ısıtan, bir yaşlının hikâyesini sabırla dinleyenlerden.
O kış, köyün üstüne çöken kar, bir masalı başlatır gibi beyazdı. Vadinin içindeki korulukta, karın arasından yükselen küçük beyaz çanlar—kar çiçekleri—yeni bir başlangıcın habercisiydi. Köyde yıllardır süren tartışma ise yine alevlenmişti: “Kar çiçekleri kimin?”
Tartışmanın Kıvılcımı
Pazar yerinde çiçek demetleri tezgâhlara çıkınca, iki komşu aile arasında sesler yükseldi. “Dağ bizim, çiçek de bizim!” dedi biri. Diğeri, “Toprağı ben işledim, önce ben gördüm!” diye karşılık verdi. Kışın sessizliğinde yankılanan bu sözler, sanki bembeyaz bir sayfaya düşen kara lekeler gibiydi.
Deniz, kalabalığı görünce hemen devreye girdi. Bir defter açtı, tarih attı, isimleri not aldı. “Önce sorunu tanımlayalım,” dedi. “Mülkiyet sınırları, hasat zamanı, ekolojik sürdürülebilirlik…” Cümleleri, kar taneleri kadar serin ve netti.
Zeynep ise kenarda duran yaşlı bir nineye yaklaştı. Ninenin elleri titriyordu; gözleri ise uzak bir zamanın kıyısına bakıyor gibiydi. “Çiçekleri ilk kez nerede gördünüz?” diye fısıldadı Zeynep. Nine gülümsedi: “Babamın omuzunda, karın devlerine benzeyen yığınların arasında. O zaman anladım; bazı şeyler bizden değil, biz o şeylerdeniz.”
Kar Çiçeklerinin Fısıltısı
Deniz, ertesi sabah köy odasında küçük bir toplantı düzenledi. Haritalar masaya açıldı, sınırlar çizildi, olasılıklar tartışıldı. “Kotalı toplama sistemi oluşturabiliriz,” dedi. “Çekirdek bir kooperatif kurup adil paylaşım modeli de ekleyebiliriz.”
Zeynep ise başka bir yol seçti. Çocuklarla birlikte ormana yürüdü. Her bir çocuğa bir defter verip, çiçeklerin yanına eğildi: “Onların adını yazmayın,” dedi, “yanlarında hissettiklerinizi yazın.” Kimi, “Anneme sarılmak gibi,” diye yazdı; kimi, “Ders bittiğinde eve koşmak,” dedi; biri “Dedemin güldüğü gün,” notunu düştü.
O günün akşamında Zeynep, defterleri Deniz’in önüne koydu. “Rakamların yanına bunları da ekle,” dedi. Deniz sayfalara baktı; planla dokunmanın, veriyle duygunun yan yana durabileceğini ilk defa bu kadar net gördü.
Strateji ile Empatinin Buluşması
Deniz yine de vazgeçmedi; bir çözüm modeli çizdi:
— Çiçeklerin bulunduğu alan, “ortak korunma bölgesi” ilan edilecekti.
— Toplama hakkı, ekolojik dengeyi gözeten bir takvimle sınırlanacaktı.
— Gelirin bir kısmı köy okuluna ve orman yenileme çalışmalarına aktarılacaktı.
— Kooperatif, çiçekleri soğanıyla sökmeyecek; yalnızca tohum ve sürdürülebilir demetler hazırlayacaktı.
Zeynep bu modele bir cümle ekledi: “Her demetin içine, çocukların yazdığı bir cümleyi iliştirelim.” Çünkü bazen bir çiçeğin asıl değeri, onu taşıyan kâğıttaki bir tek kelimede saklıdır.
“Kar Çiçekleri Kimin?” Sorusu Yeniden Soruluyor
Toplantıda biri, “Peki ama kar çiçekleri kimin?” diye sordu. O an, odadaki sessizlik kar kadar derinleşti.
Deniz, gözlerini kaldırdı: “Hukuki olarak ortak koruma bölgesinin,” dedi; sonra ekledi, “ama pratikte, onları korumayı seçen herkesin.”
Zeynep, ninenin sözlerini hatırladı: “Belki de kar çiçekleri, kışın yalnız kalmayanlarındır. Yanına eğilip, soğuğu paylaşanların.”
O anda anlaşıldı ki, “Kar çiçekleri kimin?” sorusu yalnızca mülkiyete değil, sorumluluğa, hatırlamaya ve şefkate dair bir soruydu.
Bir Demetin İçindeki Dünya
İlk demetler hazırlandığında, her kurdeleye çocukların notları iliştirildi. Birinde, “Uğultulu rüzgârda titremeyenler için,” yazıyordu. Bir diğerinde, “Kışın da gülümseyebilene,” notu vardı. Demeti alan herkes, sadece bir çiçek değil, küçük bir hikâye taşıdı evine.
Deniz, kooperatif defterine bakarken yüzünde sakin bir memnuniyet belirdi: Rakamlar ilk kez yalnız kalmamıştı; yanlarında sayılara sığmayan notlar, bakışlar, dokunuşlar vardı.
Zeynep ise korulukta dolaşıp eğildi; alttan bakan beyaz çanlara fısıldadı: “Sizi kimsenin olmayan bir sevgiyle koruyacağız.”
Kar Çiçeğinin Öğrettiği
Kar çiçeği, en zor zamanlarda bile filizlenebilen bir umudu anlatır. Bize şunu hatırlatır: Strateji, kalbin ritmini duyarak çizildiğinde; empati, yolunu bir planla bulduğunda dünya daha yaşanır bir yer olur. Deniz’in çözüm odaklı adımları ile Zeynep’in ilişkisel bakışı yan yana geldiğinde, köydeki tartışma bir dayanışmaya dönüştü.
Ve artık soru, “Kar çiçekleri kimin?” değil; “Onları birlikte nasıl koruruz?” oldu.
Sizin Hikâyeniz Nereden Başlıyor?
Belki bir pencere pervazında, belki karın içinde açan küçük bir beyaz çanda… Belki de içinizdeki kışa inat, yeni bir başlangıçta. Kar çiçekleri sizce kimin? Bir komşunun tebessümüne mi ait, yoksa bir çocuğun defterinde saklı cümleye mi?
Düşüncelerinizi ve kendi “kar çiçeklerinizin” hikâyesini paylaşır mısınız? Belki de aradığımız cevap, sizin bir cümlenizde saklıdır.